Her bir yerleşke kendini korumak için tedbirler alıyor. Kimisi, hanesinin etrafına çit çekiyor, kimisi dikenli tellerle kuşatıyor, kimisi duvar örüyor, kimisi kapısına köpek bağlıyor. Maksat bir, rivayetler muhtelif: Yerleşkeyi korumak. Bu yerleşke ev olabilir, çiftlik olabilir, fabrika olabilir v.d.
Sistemler de demek ki böylesi çitlere ya da dikenli tellere ihtiyaç duyuyorlar. Her devrin kendine has ‘dikenli telleri’, engelli duvarları oluyor. Bir zamanlar ‘irtica’ en revaçtaki dikenli tel idi mesela. Sistemin gayzını celbetmiş bir kimse/kimseler irtica kırbacıyla eşek sudan gelinceye kadar dövülüyordu. Kimin ocağı söndürülecekse ya kökü dışarıda terör örgütü üyesi olmak ya da irticacı olmakla suçlandı mı, alimallah iflah olmuyordu. İrtica, yani ülkeyi çağın gerisine götürmek… Mesela günaydın demez de, selamun aleykum derseniz, yakayı ele verdiniz demektir, irticacısınız. Siyah gözlüklü adamlar sicilinize not düşüyordu. Ne büyük suçmuş öyle. Biz hep sanırdık ki, irtica böyle dehşet kötü bir şey olunca, ülkeyi ve toplumu doludizgin ileriye götürmek iyi bir şeydir! Meğer -Necip Fazıl’ın deyimiyle- zamanı ve mekanı kokutanlar, hayatı öldürenler, doğal olan her şeye bilerek veya bilmeyerek düşmanlık edenler ilericilik havasında, gerçek mürtecilermiş.
Günümüzün, insanların ensesinde şaklayacak en geçerli şamarı ‘halkı kin ve nefrete tahrik etmek’ ithamıdır. Hafazanallah, bir gün bir siyah cübbeli, yakası kalkık duran bir çatık kaş size bir kez ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ yaftasını yapıştırıverirse, yedi sülaleniz değil, yedi düvel kurtaramaz sizi. Korona salgını filan da bir medet sağlamaz size.
Dikkat ediyoruz da, hakkında somut, yasaklayıcı bir mevzuat bulunmayan durumlarda, insanların yakasına yapışmak için uydurulmuş en mahir bir aparat işlevi görüyor bu itham: Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek… mesela eşcinselliğe bir iki laf etseniz, fuhşun, ahlaksızlığın alenileşmesine veya İstanbul sözleşmesine, kadın veya erkekle ilgili modern değer yargılarına itiraz edip, bunun yerine İslam’ın tertemiz ilkelerini önerseniz, İslam’ın haram kavramını öne çıkartıp, bütün kötülüklere ancak Allah’ın Dini ile karşı durulabileceğini, İslam’dan başka hiçbir siyasal düzenin fahşa ve münkere bir çift laf bile edemeyeceğini, zaten fahşa ve münkeri bu siyasal düzenlerin beslediğini tebliğ etseniz, bu doğru söze ne denebilir ki; “elhak doğrudur” demekten başka. Fakat “elhak doğrudur” sözüne muvafakat verdiğinde sistem kendini inkar etmiş olacağı için çareyi, sizi halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek şamarıyla köşeye sıkıştırmakta bulmaktadır. Oysa siz halkı doğrulara, hakka, adalete, tevhide, marufa tahrik ediyorsunuz. Bunların Kitap’ta yerlerini de gösteriyorsunuz ama nafile… Bunlar beş para etmiyor, dikenli tellerle çevrilmiş sistemin siyah cübbelileri katında…
Harun Reşid hapşırınca, hizmetlisi ‘yerhamukallah’ demiş de, bir üst yöneticiden iyi bir dayak yemiş gariban. Harun Reşid (sistemin başı) şöyle diyormuş: Söylediği söz doğru ama edebe aykırı iş yapmış! Fahşa ve münkeri veya insan tapıcılığını v.d. eleştiren bir salih kimse de, söylediklerine itiraz edilemese bile, yaptığı iş edebe aykırı bulunacak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten işlem görecektir.
Şu halde marufu yaymak, münkeri engellemek gibi derdi olan kimselerin halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçuna her daim hazırlıklı bulunmaları gerekmektedir.